gökkuşağı

İçimden geldiği gibi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İçimden geldiği gibi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2016 Salı

TESTiYi KIRMA!!!

Selam gençlik, nabersiniz? :P ahahah :D Tam benlik bir giriş oldu, insan uzun süre yazmayınca nasıl başlayacağını bilemiyor, affediverin. :D
Umarım hayatınızda her şey istediğiniz gibi gidiyordur, insanlar ve hayat yaptığınız planlarınızı, umutlarınızı, hayallerinizi suya düşürmüyordur... Son zamanlardaki benim aksime mutlusunuzdur umarım.. :D
Konuya giriş yapmadan önce bilmeyenler için kısa bir Nasreddin Hoca alıntısı yapacağım buraya, konunun devamı için son derece gerekli çünkü. :D

" Nasrettin Hoca, suya gönderdiği çocuğun eline testiyi vermiş ve;

“–Testiyi kırmadan getir.” diyerek bir de tokat patlatmış.

Yanındakiler hocaya söylenmişler:

“–Hocam, çocukcağız testiyi kırmadı ki, tokat atıyorsun! Bu yaptığın doğru bir iş değil!” Hoca istifini bozmadan cevap vermiş:

“–Doğru söylüyorsunuz; ancak testiyi kırdıktan sonra tokat atmanın ne faydası olur?”
"
Eveeet gelelim meseleye, size de oluyor mu bilmem ama bu aralar benim sokağa çıkıp karşıma çıkan tanıdık tanımadık kim olursa olsun okkalı iki Osmanlı tokadı patlatıp " Testiyi Kırma!!!" diye bağırıp yola devam edesim var. Neden diye sorarsanız artık insanların iki yüzlülüğünden bıkmış olmam. Kendi menfaatleri uğruna eşeği suya götürüp susuz getiren insanlardan kurtulamıyor olmam ve bu cins insan türünün gittikçe virüs gibi çoğalıyor olması. Benim ki; beni yani farzımuhal testiyi kırılmaktan korumak. Başka yol mu yok dediğinizi duyar gibiyim ama şu yaşadığım dönem bunu götürüyor açıkçası. Ayrıca arkadaş hepsi mi beni bulur?? Bu sorunun cevabını ve nedenini gerçekten çok merak ediyorum doğrusu!


Öğretmeninden tut çöpçüsüne kadar bu memlekette işini layıkıyla, hakkını vererek yapan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az ve diğerlerini de aralarında sindirmeye bayılıyorlar. Abartmıyorum şu memlekette internet iyi ki var! Salla başını al maaşını'cıları işini adam gibi yapmazsa internete vermekle tehdit edince hem işin yürüyor hem de gerekmediği halde ağam paşam muamelesi görüyorsun, ne yazıktır ki durum böyle...

Ben herkese son derece güvenen bir insan(d)ım. Herkesi kendim gibi bilirim öyle davranırım ama sonra bir bakıyorum ki benim verdiğim tavizler boyumu aşmış boğuluyorum ama kimse el uzatmıyor birde iyice düşmem için tekmeliyorlar. Aklım başıma geldi sonunda yani arkadaşlıktan, dostluktan nasibimi almıştım da birde hem işini yapmayıp hem de seni suçlu duruma düşüren daha doğrusu yatarak para kazananlar çoğalınca insan dayanamıyor tabi. Ayrıca nasıl insanlar olduk yahu! Kimsenin kimseye bırak sevgisi, saygısı kalmamış, herkes kendi menfaatinin peşinde. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" olmuş "Başka yılana gerek yok ben yılan olayım herkesi sokayım" En iyisi insan ortamını bırakıp doğal yaşama yönelmek kendini ormanlara, dağlara vurmak eminim ordaki gerçek yılanlar burda yaşayan yılanlardan bin kat daha insaflıdır...


Kendime NOT: Umarım şu "Testiyi Kırma!!!" yöntemini kendine uygulayacak kadar diğer insanlardan vazgeçtiğin gibi kendinden de umudunu yitirip vazgeçmezsin, işte o zaman yenilirsin unutma!!!


Neyse canlar bu günlük bu kadar sitem yeter ;) Yeni bir yazıda görüşünceye dek hoşça kalın!
Son olarak aman dikkat birilerinin testisini kırmayın yoksa yersiniz tokadı! :D

28 Eylül 2014 Pazar

Kavganında (!) Adabı Olmalı!

Benim annemle iletişimimiz meşhurdur. Kendisiyle zaman zaman anlaşamasakta severiz birbirimizi :D ahaha :D Anne-kız diyaloğumuzdan oluşan yazım Song Seung Hun Üzerine Bir Anne-Kız Parodisi ^^ çok yorum aldığı için zannediyorum ki keyifle okudunuz o yüzden bugün size yine bir anne-kız diyaloğumuzu anlatacağım. Başlıktan ne demek istediğimi daha sonra anlayacaksınız :D Ben yine uyarımı yapayım sonra demedi demezsiniz :D
UYARI: Bundan sonrasında anlatılacaklar tamamyla gerçektir ve bizzat yaşanmıştır. Konu Absürd komedi olarak devam edecektir!! 
Geçenlerde biz yine annemle günlük rutin yürüyüşümüzü yaparken biraz manzaramız değişsin diyerek yürüyüş güzergahımızı değiştirdik ve Kızılırmak'ın kenarında yürümeye karar verdik. (Bu arada hep böyle absürd durumları yürürken yaşıyoruz kesin temiz hava çarpıyor bizi! ahaha :D) Irmak manzarasıyla birlikte yürürken annem ırmağın karşı tarafında bir görüntüye takılmış böylece sohbet başladı:
Annem: Ayy noluyo! Özge baksana, kavga mı ediyorlar şunlar?! Burdan ben tam göremiyorum, gözüm orayı seçmiyor..
Ben: Kim? Hani nerde? 
Annem: Bak şurda.. Irmağın karşı tarafına bak... Şu yeşilliğin orda.
Annemin dediği yöne bakmamla kahkaha atmam bir oldu çünkü kavga eden felan yoktu tam tersine iki sevgili baya muhabbetli (!) bir haldeydiler.
Annem: Noldu? Neye gülüyorsun? Dur bakalım yine bir şey geliyor bunun altından, ne oldu yine?
Ben: ahahahahaa :D Ayyy anneeee ne diyim ben sana :D Onların kavga ettiği felan yok!
Annem: nasıl ya? Saç başa kavga ediyorlardı sanki?
Ben: ooyy :D :D Annecim sen kavga görmemişsin :D ahaha :D Onlar kavga etmiyorlar da baya mercimeği fırına veriyorlar gibiydiler :D 
Annem: Nee! Tamam tamam sus!! Bişey demedim! 
Ben: ahaha :D :D :D :D
A: ya tamam sus gülüp durma!
B: Anne istersen gidip ayıralım kavgayı (!) ama araya giren yermiş dayağı bak söyleyeyim! :D ahaha :D
A: Tamam diline düştük senin artık! Nerden gördüm de söyledim! :D
B: Tamam tamam sustum :D :D

Böylelikle yola devam ettik. Dönüş turumuzda yürüyüş yolunun yan tarafındaki çimenlerin üzerine oturmuş iki sevgili bizi görünce kafalarına ceketlerini çektiler. (Böyle olunca bizde tabi ne yaptıklarını hiç mi hiiiiç anlamadık!) Onları biraz geçip arkada bırakınca annemle göz göze geldik ve ben yine kahkahayı koyverdim.
B: ahahahhahaa :D :D Anne bugün ne çok kavgacı tiplerle dolu burası değil mi?!
A: Yaa ne demezsin! 
B: Anne aman biz karışmayalım arada kalırız sonra! :D
A: Tamam oldu! Sana da eğlence çıktı bakıyorum da! Bana bak seni böyle görmeyeyim sakın bir yerlerde!
B: oooo kavga döndü dolaştı beni buldu ya! Onlar kavga ediyor sorgusunu ben veriyorum yaf! Anne farkındaysan burda seninle uslu uslu yürüyüş yapan benim ya, onlar gibi kavga (!) etmiyorum, etmemde! 
A: İyi tamam bişey demedim, hadi gidelim bir kavgaya karışmadan! :D
B: Bak ya! Hem bana söylüyor hem kendide şakasını yapıyor :D İyi hadi gidelim :D :D
Eveeet geldik bu yazıdan çıkarılacak derse! 23 Yaşında biri olarak gençlere sesleniyorum bu kadar kavgacı (!) olmak zorunda değilsiniz! (Böyle söyleyince yaşlı hissettim kendimi!) Özellikle de sokağa bu kadar dökmeyin kavgalarınızı! Allah korusun araya giren felan olur dayak manyağı yaparsınız milleti! ahahaha :D Tamam sevin birbirinizi ama herşeyin bir sınırı bir usulü olduğunu bilin, duvar kenarlarında üstüne ceket çekmek nedir ya?! >.< Neyse konu komediden çıkıp trajediye dönüşmeden burda bitiriyorum yazıyı! :D Son olarak başlıkta da dediğim gibi: Kavganında bir adabı olmalı!! ^^

15 Eylül 2014 Pazartesi

Artık Benimde Bir Totoro'm Var!! :D

Selam canlar!! Anyoonngg çingular!! Nasılsınız?? Sizi bilmem ama ben bugün pek bir keyifliyim! Niye mi? İşte bu yüzden!! :D






Nasıl güzel olmuş mu?Kardeşimle birlikte kendi ellerimizle yaptık.Baya uğraştırdı ama değdi! Siz ne dersiniz bilmem ama ben çok beğendim. Çok yorulduk ama bitince şu güzellik yorgunluğumuzu da aldı götürdü. Hamaratız hamarat!! Elimizden her iş gelir!! Kariyerde yapar duvarda boyarız! ehehe :D Totoro benim en sevdiğim anime karakterlerinden biri, hatta bayıldığım bile söylenebilir! :D Elimden gelse bu duvarı tümüyle Miyazaki anime karakterleriyle doldururdum ama bu kadarı bile baya uğraştırdı ama bana belli olmaz belki bakarsınız Totoro'nun yeni arkadaşları olur? :D


Bu arada paylaşmadan edemeyeceğim. İzlenmeye değer bir kesit: Studio Ghibli'nin 25.yıl konserinden My Neighbor Totoro'nun Tema Şarkısı!


Görüşmek üzere çingular! Kendinize iyi bakın!! ^_^

3 Eylül 2014 Çarşamba

Devamı Olmayan Yazılar; "Yarım Kalmışlar..."

Zaman zaman yazdığım ama sonunu getiremediğim yazılarımı birleştirerek böyle değerlendirmek istedim. Belki bir gün tamamlanır bu yazılar ve ben yeni halini paylaşırım ne dersiniz? ^^

..GÖZYAŞI..
Dökül avuçlarıma gözyaşı damlaları gibi kıymetini bileyim, düşürmeyeyim seni ömrüm boyunca avuçlarımdan.. Gülüşünü sakla başkalarına gözyaşını ise sadece bana.. Gözyaşlarının değerini sadece ben bileyim. Unut benim yanımdayken “erkek adam ağlamaz” lafını… acını bileyim acım olsun… Kara bulutlarını kovalayayım en neşeli halimle daha olmadı oturur gözyaşını paylaşırım seninle… Sen yeter ki bana dökül sadece ve sonra gülmek için başkalarına gitme… İşte o zaman 2 kişi saymazlar bizi bir oluruz, tek oluruz, yek oluruz seninle...
--------

NEDEN?
Nedir benim sende ki bu çaresizliğim? Nedir benim bitiremediğim şey? Şuan ki nefretim önceki sevgimi karşılamadı mı daha? Eşitlenmedi mi? Sıfırlanmadı mı? Birbirini götürmedi mi? YETMEDİ Mİ???

Tam her şey yoluna giriyor, alışıyorum dediğim anda belirip hayatımı bu kadar yoldan çıkarmayı nasıl başarıyorsun? Ve neden ben tüm nefretime rağmen "Hayır" diyemiyorum!!  Hoş geldin deyip yine en başa sarıyorum!! Sonrası? Sonrasında yine kendi kendine kalmış, nefes alamayan sadece zaman geçsin diye bekleyen biri kalıyor… Böyle zamanlardan sonra, çok sonra, küçük bir ışık görüp tutunduklarımıda  yok ediyorsun… Yeter… Yetmeli artık!!
Nedir benim kendimi senin parçalarında görme isteğim? Bütün olanlara rağmen nedir bu hakkını alma isteği? Konuştuğun her kelime de kendimi arama, yazdığın her şeyde kendimi görme isteği?? Yazdığın kitabın ithafı olma isteği?? Nedir benim bu mazoşistliğim? İnsan nefret ettiği birinin neden parçası olmak ister?
                                                【--------

Bazen diyorum ki bir Kedim olsa ama sonra vazgeçiyorum diyorum ki: ona da yazık…
-`´-

31 Ağustos 2014 Pazar

Erciyes bana küsmüş!! :(

Selam Canlar!!
Geçtiğimiz hafta benim için tümüyle hastane temalıydı. O yüzden pek iyi bir hafta geçirdim diyemem. 2 gün üst üste Kayseri'ye gidip gelmek zorunda kaldık ki bu bazı seyahat şirketleri yüzünden pek keyifli geçmedi. Benim (malesef ki) yol hikayelerim de ünlüdür belki bir ara onu da anlatırım :D İlk gün çok iyiydi ne yolda bir sorun oldu nede serviste. K.K'u seviyorum, inşallah böyle devam ederler. İkinci gün ise M. Turizm(diyeyim siz anlarsınız)le gitmek zorunda kaldık. Servisi yüzünden ne kadar bekledik bilmiyorum. Önceki gün M.Turizmin bekleyen müşterilerinin önünden geçerken "Vah zavallılar hala bekliyorlar" demiştim. Ertesi gün, büyük konuştuğum için benim başıma da geldi. Allahın sopası yok ki gökten indirsin. Bende birazcık hakettim sanki :P Geyiği bırakırsam bu ilk defa başıma gelen bir şey de değil üstelik, Herşeyleri tamamen sorun!! Artık bu şirketle seyahat etmeme kararı almış bulunmaktayım! 
Neyse konumuza dönersek beni her zaman eşsiz manzarasıyla karşılayan Erciyes bu sefer bana yüz vermedi. Bakın işte burda:
Kayseri benim üniversite şehrim olduğu için yeri bende ayrıdır tabi Erciyes'inde :D Neden bilmem onu izlemeye doyamam. ^_^ ama bugün Erciyes'in kafası hafif dumanlıymış herhalde.. Normalde onunla böyle vedalaşırdık, bakın:

Hangi mevsimde olursak olalım, uzaktan veya yakından farketmez bana arz-ı endam eden Erciyes içine kapandı, karardı. Belki ben onu bırakıp gidiyorum diye belki de dinlediğim şarkılar ona da dokundu, ne dersiniz?


14 Ağustos 2014 Perşembe

Bir "Dede" Masalı

Bugün birazcık saçmalamaya birazcık da kafa dağıtmaya ihtiyacım var o yüzden size bizim ailenin eşi zor bulunur üyelerinden sadece biri olan dedemi anlatacağım :D (Bizim ailedeki üyelerin hepsi kendine has garip özellikler taşır) "Başka konu mu bulamadın dedenden başka???" dediğinizi duyar gibiyim :D Niyetim kendimle kafa bulmak o yüzden şuan bu yazıyı okumayı bırakabilirsin ;) Bazen insan içinden çıkamadığı durumlarla da dalga geçebilmeyi bilmeli değil mi?? Hadi başlıyorum :D
 Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar bir kız varmış ve doğal olarak bu kızın birde dedesi varmış. Kız dedesiyle hiç mi hiiiiiiiç anlaşamazmış. Hoş tek anlaşamayan o kız değilmiş ya neyse.. :D Bu dede öyle bir dedeymiş ki "50 yaşından sonra" sırf rehber olan oğlundan daha iyi ingilizce konuşabilmek inadına tutunup (ona göre turistlerle konuşmak için) ingilizce öğrenmiş hemde anadili gibi.. İngilizce öğrendikten sonra yolda karşılaştığı turistleri  ısrarla eve davet edip yedirip içirip doyurduktan sonra kendi söylediği ilahilerle uğurlayan bir misafirpervermiş. Ama gel gör ki aynı misafirperverliği kendi ailesi için göstermezmiş. Mesela eve 1 (bir) tane balık satın alıp gelirmiş "hadi şu balığı fırında pişirinde yiyeyim" dermiş karısını ve çocuklarını kendi kadar düşünmezmiş. Emekli maaşını sadece kendine harcadığı halde bir türlü borçları bitmezmiş çünkü turistlere karşı çok misafirperver olmanın yolu borç yazdırmakmış. Ne garip değil mi? :D Bu dedeye "Yapma!" dendiğinde tutan inadı bu aileyi baya zorlu olaylara sürüklermiş. Halbuki yap denileni yapsa hiçbir sorun yaşanmayacakmış. Ama ne yaparsın inat işte?
 Efendim zat-ı muhterem dede efendinin elinden geçen tüm araçlar için geçerli olan bir alternatif tıp uygulaması vardır. Mesela arabanın motoru mu delindi servise götürmek yerine bir kilo incir alınıp motor onunla tıkanır, yok efendim farklı bir bölgede bir sorun mu var getirin 2 kilo pul biberi orayı kapatır sorun ortadan böylece kalkmış olur! Dikkatinizi çekerim dedenin kullandığı motorsiklet, otomobil, traktör hatta bisiklet için bile aynı işlemler geçerlidir ve son olarak hepsi kendine has seslerinden dolayı 1 km öteden bu dede insanının geldiği anlaşılır. :D Bu dedecik çok koleksiyoner bir zatmış. Koleksiyonun ismi ise: "Sadece Bir Kez Kullanılan ve Sonra Kaderine Bırakılan Eşyalar" mış. Mesela bu aletlerin içinden bir tanesini örnek göstermek gerekirse; kredi çekerek aldığı ama hiç binmediği (ve hiçkimseye de el sürdürmediği) Yürüyüş Bandı, evet yanlış duymadınız Yürüyüş bandı! Ahh ne hayaldi: dedecik bu aletle yürüyüp o göbekçiğini eritecekti ama olmadı kısmet değilmiş. Hayat çok zor!!! Olsun Yürüyüş bandı yerine şimdi araba kullanıyor bakkala giderken bile!! :D
Hommer Simpson + Birkaç göbek daha = Dedem

Neyse bugünlük bu kadar yeter. Fazlası bünyeye ağır geliyor. :) Size geçenlerde yaşadığımız bir olayı anlatarak konuyu bitiriyorum. Anneannem ve dedem bize geldiler. Birlikte piknik yapmak için Kızılırmak'a gittik. Akşama doğru eve döneceğimiz sırada dedem karşıdan gelen turist görünümlü bir erkek ve bir kadına herkesin duyacağı bir şekilde seslendi:
-Helloo!! Where are you from???
-Biz Türküz.... kkkk
O an dumura uğramış halimle düşündüm "İngilizcede "Biz Türküz" ne demekti yaf?" diye. Rezil olmak insana böyle şeyler düşündürtebiliyor gülmeyin :D Sonrasında anneannemin kızması sonucu dedemin verdiği yanıtta tarihe altın harflerle işlenmelidir:
-Ne kızıyorsun yav, ben sorduğum sorunun cevabını aldım işte...
Ahh ah dedecik biz seninle ne yapacağız???

20 Haziran 2014 Cuma

Bu Kadar Zor Olmamalı...


Bu kadar kolay olmamalı iki insanın birbirini sürekli incitmesi... Birbirlerini anlamamaları... Güven denen tek kullanımlık geridönüşümü yıpratmak... Hoşgörüyü kaybetmek... Yitip gitmiş sevginin ardından bakakalan saygıyı da kapıda bırakmak... Tüm umutlar bitmişse bırakmak yerine hala ellerini kanatırcasına uçurumun kenarında tutunmak... Özellikle de yirmi küsür yılı birlikte geçirmiş iki insan için... Her şey bu kadar zor olmamalı...
Bugün içimi dökeceğim biraz, konuşacak kimsem olmadığı için bloğum bak yine sana geldim... Anlatacaklarımın arasında boş yerler olacak oraya istediğiniz kişiyi koyabilirsiniz nasıl olsa ben kim olduklarını biliyorum...
Yakınlarda kim oldukları önemli değil iki kadının ortak dertleşmelerine misafir oldum daha doğrusu zorla davet edildim:
-Çok zor, olmuyor.. Ne kadar inat! Ne desem hep tersinden anlıyor kavgasız konuşamıyoruz. Bizim küçük oğlan sınava hazırlanıyor diye belli etmemeye çalışıyoruz ama anlıyormuş. Geçen gün babasına intihar eden bir çocuğun haberini açmış izletmiş...
-Anlar tabi, anlamaz mı hiç? Siz yine kavga ediyormuşsunuz biz onu da yapmıyoruz, konuşmuyorum bile artık ben.
-Sizinkiler fark etmiyor mu? Hoş seninkiler büyük o kadar etkilenmiyorlardır. Kız EfeKızı söylesene merak ediyorum bu konuda ne hissediyorsun, o kadar etkilemiyordur değil mi??
Ben bu soruya sessizlikle cevap verdim. Cevap verip bu iğrenç konuyu kendimce devam ettirmek istemedim. Hoş cevap versem bunu anlayacak kadar empati kurabileceklerini de zannetmiyordum. O an içimden şunları söylemek geldi ama dediğim gibi sustum:
"Evet, belki intihar etmeyi düşünmüyorsun ama artık küçük bir çocuktan farklı düşünebildiğin için daha çok acıtıyor. Kendinle dalga geçilmiş gibi hissediyorsun. Sanki diyorlar ki: "Bak seni besleyip büyüttük ama biz birbirimize o kadar zıttız ki sende bizim en büyük anlaşmazlığımız, sevgisizliğimiz (...) hoşgörüsüzlüğümüzsün. Artık dünyaya geliş amacının ne olduğunu öğrendin. Hadi kolay gelsin, bundan sonraki hayatında başarılar(!)"
Kimse bana evliliğin mükemmelliğinden, faydalarından "amanda ne güzel"liğinden bahsetmesin. Ben evlilik denen mutluluğu kanıtlanmamış teoriye inanmıyorum. Bana göre ayı evi paylaşan, sürekli birbirini incitmeye çalışan insanların oynadığı skorsuz bir maç. Ne kazanan ne kaybeden ikisi de belli değil, bildiğin anlaşmalı bir düşmanlık! Evlilik hakkında başka türlü konuşamıyorum çünkü bu düşüncemi yanlışa çıkaracak bir doğru örnek göremiyorum çevremde...
Erkeğin bilmem ama ben bir kadının vazgeçişini ne kendimden öğrendim nede kadınlar üzerine yazılmış özlü sözlerden. Biliyorum ki bir kadın ne kadar çok konuşuyor ne kadar çok bağırıyor ne kadar çok çabalıyorsa o kadar değer veriyor demektir. Sustuğu an, kelimelerini tamamen bitirdiği an, artık nefesini sana harcamadığı an her şey beraberinde bitmiş çıkmaz yola girilmiş demektir.
Kadının sessizliğine bürünen bir ev bence kimin daha önce cinnet getireceğinin belirlendiği ilk adımdır. Kadın susuyor ve erkek sürekli konuşuyor her şeyden habersizce... Aradaki sessizlik ve boşa dökülen kelimeler çocukların üzerine yükleniyor. Gerisi zaten aynı evi paylaşan pansiyoner ilişkisi; ne birlikte ne ayrı...
Bana kattığı bu tecrübeler için emeği geçen "Susmuş Kadın"a teşekkür ediyorum..
Şimdi yine her şeye rağmen bir umuda bağlanıp söyleyebileceğim tek şey: Bu kadar zor olmamalıydı...

6 Mart 2014 Perşembe

Song Seung Hun Üzerine Bir Anne-Kız Parodisi ^^

Konuya girmeden önce söylemek istediğim bir şey var!! BEN DEMİŞTİM!! BEN DEMİŞTİM BEN DEMİŞTİM!! Önceki yazımda Song Seung Hun'un Türkiye'ye geldiğini ve İstanbul'da fotoğraf çektirdiğini söylemiştim. Sonrasında da şu cümleyi kurmuştum: "Bir Koreli Türkiye'ye geliyorsa İstanbul'dan sonra uğrayacağı ilk yer Kapadokya'dır" diye!! Ve evet işte beklediğim fotoğraf geldi:
Merak edenler için fotoğrafın çekildiği yer Göreme'yi kuşbakışı izleyebileceğiniz "Esentepe" 
Bugün Kapadokya'da yağmurlu bir gündü ve akşama doğru azalan yağmur yerini kapalı bir havaya bıraktı. Bunu fırsat bilerek bugünkü yürüyüşümüzü yapmak için annemle birlikte evden çıktık. Yolu daha yarılamamıştık ki yağmur yeniden yağmaya başladı. "Birazcık ıslanırız canım ne olacak" diyerek yürüyüşümüze devam ettik. Sonrasında benim değerlim olan iki çingumdan (Hanife'm ve Azra'm, siz kendinizi biliyorsunuz ;) kocaman seviliyorsunuz kooccaaammaaaaannn!! :* :* kkk :D) gelen bir mesaj ve telefonla bizim Seung Hun'un Kapadokya'da olduğunu öğrendim. İşte burdan sonrası tam bir komedi!!

UYARI: Bundan sonrasında anlatılacaklar tamamiyle gerçektir ve bizzat yaşanmıştır. Konu Absürd komedi olarak devam edecektir!! Yüreği kaldırmayacak olanlar devam etmesin :D

Telefonu kapadıktan sonra sevindirik olan ben yolda deli gibi gülmeye başlayınca eve dönüş yolunda annemle aramızda geçen konuşma:
Ben: ahaha :D Yeeeyy!! Ben dedim!! Ben dedim!!
Annem: Delirdi yine!! Ne oldu, kim gelmiş?
B: Anne Koreli bir aktör vardı Türkiye 'ye gelmişti şimdi de burdaymış, fotoğraf paylaşmış, bizimkiler haber verdiler.
A: Yine mi koreliler? ooyy!! Belli oldu niye delirdiğin :D :D Sizin aranızda akıllınız yok mu hiç??
B: Anneee!! ommaaaaaa!! yerimde duramıyorum yaaa!! Nerdeki acep? Azra'nın dediğine göre yüksek bir yerdeymiş ve gökkuşağını paylaşmış!!
A: Yağmur burda (avanos'ta) yeniden başladığına göre Göreme veya Uçhisar taraflarında olması lazım.
B: Kesin Göreme'dedir yaa!! Şimdi gitsem hava kararmaya yaklaştı, bulamam ki..
A: hah tamam bir elin korelisini aramadığın kalmıştı, bulup ne yapacan?
B: ahaha :D önce bir bulayım sonra düşünürüm ne yapacağımı :D :D
A: oldu anladım ben seni..
B: tüh ya daha önce haberim olsaydı belki yakalayabilirdim..
A: Tüh ya! nasıl kaçırdın sen bunu?!
B: değil mi? :( oofff :( Bak şimdi anne bir hikaye yazalım seninle... Şimdi şu yoldan bizimkinin arabası geliyor olsa..
A: tamam başladık yine!! Özge çişim var daha sonra konuşalım! (Burda Tarkan'a gönderme yapıyor kendileri :D :D Yanlış anlaşılmasın annem bir Tarkan hayranıdır :D)
B: ahahaha :D :D yooook öyle, hemen kurtulmak yok :D Bak şimdi: Bizimkinin arabası geliyor karşıdan sence ben ne yaparım?
A: önüne atarsın kendini sen!!
B: evveet doğru bildin :D :D Böylece arabayı zorla da olsa durdurmuş olurum ama tabi bu arada benim bacağım kırılmış?
A: ya Sabır! eee?? kırık bacakla benim başıma kalıyorsun?
B: ehu ehu :D yok orası öyle olmuyor; bizimki arabadan atlayıp yanıma geliyor ve..
A: dur tahmin edeyim: sana aşık oluyor? ilk görüşte aşk, bildim değil mi? :D :D
B: nerden bildin? :D :D Ve dayanamıyor beni hastaneye götürüyor başımdan da bir an olsun ayrılmıyor..
A: Yazık adama!! ahaha :D :D
B:Yaa niye yazık olsun!! :D ooff!! Hayalimi bölüyon ya!! Dur bak dinle: Ben iyileşene kadar dönmüyor Kore'ye, ben tam hastaneden çıkacağım zaman bana ne diyor??
A: "Bu deliden kurtuldum sonunda!!" diyordur kesin :D :D
B: yoook, diyor ki: Özge-sshhii il keronaca!!
A: Ne diyor, Ne diyor???
B: Özgecim evlenelim diyor!!
A: ppuuuffff :D ahahahaha :D ahahaha :D dur yürüyemeyecem gülmekten!! :D ahahaha :D :D
B: niye gülüyorsun bu kadar yaaa!! Çok mu komik, olamaz mı yani!!
A: olur olur :D şimdi sizi çocuklarınız da olur değil mi, böyle tombul tombul çekik çocukları hayal edince!! ahahaha :D :D ( burda gördüğünüz gibi annem benim kilocuklarımla dalga geçiyor, baya eğlendi gerçekten :D)
B: gül sen güüül! :D evet öyle düşününce komik tamam kabul  :D :D ama benim cevabımı duymadın daha??
A: neymiş cevabın?
B: "Andüüüeeee yani hayııırrrr evlenemem seninle, ben başkasına aşığım!!" diyorum ve onu orda bırakıyorum!!
A: aaaa ne oldu şimdi? hani onun için arabanın önüne atmıştın kendini, şimdi ne oldu da vazgeçtin??
B: dur daha bitirmedim kadın acele etme :D Diyorum ki: "Beni seviyorsan bana BigBang'i getir!! Mutlu olmamı istiyorsan beni GD, Taeyang, Seung Ri, T.O.P veya Daesung'tan biriyle evlenmemi sağlarsın? veya farketmez hepsi de olur" diyorum :D :D :D
A: Ne BigBang'miş bu yahu!! Kız her işin sonunu Sidi midir Cidi midir ona bağlıyor!! Adama yazık oldu, arada kaynadı gitti... Bari seni Kore'ye götürmesini isteseydin, vicdansız yazar mahvetti adamı!!
B: Bu Kore draması anne olacak o kadar.. :D :D
A: ee sonu nasıl bitiyor? bu kadar mı?
B: evet bitti bu kadar aynı sonu belirsiz Kdramalar gibi!! :D :D
A: Kore dizisi izleye izleye bu hale geldin sen.. aaa bak Özge karşıdan gelen traktörün içinde olmasın senin ki?? :D Yolda arabası bozulmuş otostop yaparak sana kavuşmaya çalışıyor :D Benden de iyi yazar olur :D
B: ahahah :D Özge'nin aşkı yollara mı düşürüyor adamı?? Yok bence beni evin önünde bekliyor süpriz yapacak!!
A: tamam oldu! Şöhret olduk desene :D Öyleyse eve gidince sen kapının önündeki kameraları oyala bende eve girebileyim :D
B: ahahah :D Seviyorum seni kadın!! :D
A: Git sen BigBang'ini sev deli şey!!

Eve gelene kadar yaptığımız konuşmanın bir kısmını dinlediniz, verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dilerim :D ama bugün müthiş keyifli bir gün olduğu için paylaşmak istedim :D Eve gidene kadar yolda gördüğümüz her araca yorum yaptık hatta bir ara Seung Hun'u bir kamyon şoförü olarak bile hikaye yazdık :D İlk başta uyarımı yaptığım için kendimi suçlu hissetmiyorum sonuna kadar okuyan sizdiniz!! :D Biraz saçmalamaya ihtiyacım vardı iyi oldu böyle :D :D
Sadece bir fotoğraf karesinden çıkan bu sohbet beni müthiş eğlendirdi, o anı yaşamak gibi olamaz ama eminim sizi de eğlendirmiştir. ^_^ Bu yazıdan çıkan sonuç ise yine sonu belirsiz biten Kdramalar gibi havada kaldı :D İşte bu kadar!! :D

4 Mart 2014 Salı

Yürüyüş rutinim ve 2NE1 hakkında bir kaç lakırdı ^^

Uzun zamandır spora başlamak istiyordum ama çalışırken zamanım olmuyordu sonrasında da üşengeçlik edip bir başlayıp bir bıraktığım yürüyüşlerim vardı.Bundan 3 hafta kadar önce bu üşengeçliğe bir dur deyip yürüyüşe başladım.Tam 3 haftadır (daha doğrusu 3 hafta 2 gündür :D) Her gün günbatımına yakın çıkıp 3-5 km arası yürüyorum tabi annemle birlikte ^^ Ben yürüyüş yapacağım deyince o durur mu hiç! :D Evet buraya kocaman bir MAŞALLAH alalım ve içimdeki bu yürüyüş canavarı ölmesin :D Elimden geldiğince devam ettirmeye kararlıyım. Tabi bu yürüyüş aşkıma günbatımının muhteşem güzelliğinin etkisi yok değil. Sırf bu manzarayı izlemek için yürüyorum bile diyebilirim ^_^ Sizinle de paylaşmak istedim:


Gün Batımında Kızılırmak ^^
Bugün yürüyüşümün ve bu manzaranın tadını 2NE1'ın yeni albümü Crush ile çıkardım. Anlayacağınız bugün gözümde kulağımda keyif doluydu! :D Eğer hala dinlemediyseniz kızlarımın albümüne bir göz atın derim, eminim pişman olmayacaksınız. Hem 2 klip birden paylaşarak YG Papa yine trolledi bizi :D ama tabi böyle trollenmeye can kurban, YG papa hep böyle ol! :D
Kızlarım yine dünyayı kurtarıyor: Come Back Home!! ^^

Çok şekersiniz ama siz!! Happy!! ^^


Bu albümden benim favorim olan 2 parçam var, ilk dinleyişte sardılar beni ^^ İlki:
 "Gotta Be You!!"

Diğeri ise CL'in solosu: "Mental Breakdown"

(Çeviriler için Nymphe'ye teşekkürler ^^)

Bu arada Koreli aktörlerden Song Seung Hun Türkiye'deymiş. Ne için geldiğini bilmiyorum ama İstanbul'da çeşitli yerlerde çektirdiği fotoğrafları biz Kore Fanlarından kaçmadı tabi! :D Eğer bir Koreli Türkiye'ye geliyorsa İstanbul'dan sonra uğrayacağı ilk yer Kapadokya'dır arkadaş!! :D Ne dersiniz belki bizim Song Seung Hun'u buralarda yakalarım?? Olur mu olur? Belki bir yürüyüşte de manzaram Seung Hun olur? :D :D
Şimdilik bu kadar, Görüşmek üzere çingular!! Anyyoonngg!! ^_^

3 Mart 2014 Pazartesi

Küçük bir sızı...

Bazen bazı şarkılar bir şeyler hatırlatır; unutmak istediklerini yada unuttuğunu sandığın şeyleri… Bazen bir şarkı eskilerden tanıdık bir koku olur gelir burnunu sızlatır derinden.. Bugün de öyle... Nerden çıktın karşıma?


Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi...

13 Şubat 2014 Perşembe

EfeKızı günyüzü gördü; Kızılırmak Keyfi! ^^

Uzun zamandır ev kuşu olmuştum resmen birde kış mevsiminde olduğumuzdan iyice içerilere çekilmiştim. Söylemiştim değil mi üşümeyi hiç mi hiç sevmiyorum :( Bu aralar şubata hiç yakışmayacak şekilde sıcak olduğundan evden çıkma fırsatım oldu. (ama keşke şubat namına yakışır şekilde davransa ben üşümeye razıyım!!) Ve sonuç olarak birkaç gündür annemle kendimizi Kızılırmak'ın yanında buluyoruz. Irmak seyrinde yürümek pek bir keyifli oluyor ^^ Eğer yolunuz olur da Kapadokya'ya düşerse mutlaka Avanos'a gelin ve Kızılırmağın keyfini çıkarın. İşte size bugünden birkaç kare ^^ ( Telefonla çektim görüntü kalitesi pek iyi değil ama idare edin artık ^^)
İlk olarak gökyüzü bugün muhteşemdi!! Ben bulutları izlemeye bayılırım o yüzden bazen bulutları da fotoğraflarım, aynı bugün olduğu gibi ^^


ve işte Kızılırmak keyfi ^^


 Kızılırmak'ın şeker misafirleri!! ^_^



Irmak kenarında oturmak ve piknik yapmak için güzel alanlar var aklınızda bulunsun: eğer buralara yolunuz düşerse piknik için Kızılırmak kenarı iyi fikir! ^^




Ve tabi bizim küçük bir misafirimiz vardı; çok sevimliydi!! Çirkin şey seni!! ^_^

Seyre daldık ve güneşi Kızılırmak kenarında batırdık, böylece birazcıkta Sunset yapmış olduk ^_^


Şimdilik bu kadar canlar yeni yazılarda görüşmek üzere!! ^_^